Merhaba!
Bugün içimizdeki küçük çocuğa biraz kulak vereceğiz.
Bazen her şey yolundaymış gibi bir anda içim burkuluyor. Durduk yere. Tam da bir şeyler yolunda giderken. Bir kahkaha anında, bir sokaktan geçerken, bir fotoğrafa bakarken… Sanki biri içimdeki eski bir kapıyı çalıyor. Ve ben o kapıyı uzun zamandır açmamışım gibi.
Sonra anlıyorum. Yine o yer. Yine orası acımış. Varoluşun sızlayan yeri… Çocukluk.
Bu bölümde tam olarak oraya bakacağız. Büyümeye çalışırken sessizleşmiş, kabuğuna çekilmiş, “nasıl olsa anlamazlar” deyip içimize attığımız her şeye. Ama suçlamak için değil. Sadece anlamak için. O küçük halimizi yeniden görmek için.
Çocukluk, sadece zamanla ölçülen bir şey değil bence. İçimizdeki en saf ve en kırılgan yer. Orası bazen sessizce çığlık atan, bazen usulca kaçan küçük bir parça. Ve biz ne kadar büyürsek büyüyelim, o parça orada duruyor. Bazen unutuyoruz ama o unutulmuyor.
Bir çocuğun içini en çok ne acıtır biliyor musun? Anlaşılmamak. Sana ne olduğunu bile soramayan yetişkinlerin arasında kalmak. Ağlarken “bir şey yok” demeyi öğrenmek. Seni inciten şeyi anlamayıp sadece “hadi geçsin” diyen bakışlarla baş başa kalmak.
Ve sen o yaşta kendini anlatamadıkça, zamanla anlatmaktan da vazgeçiyorsun. Sonra büyüyorsun. Ama o vazgeçmiş halin, içinde kalıyor. İnsanları anlamak istiyorsun, ama biri seni anlamaya çalıştığında kaçasın geliyor. Çünkü içindeki o çocuk hâlâ diken üstünde. “Hemen geçecek bir şey değil” diyen biri çıkmamış çünkü karşısına.
Bazen bugün yaşadığımız krizler, o çocuğun sesinin büyümüş hâli gibi geliyor bana. Bir ses duyuyorsun mesela, ama o ses sana bugünü değil, geçmişteki birini hatırlatıyor. Küçük bir reddedilme, küçük bir ihmal bile bazen fazla ağır geliyor. Çünkü artık senin içinde sadece sen yoksun. O küçük sen de var.
Bunu fark etmek çok büyük bir şey. Çünkü içimizdeki çocuk hâlâ orada. Ve o çocuk bazen sadece bir sarılma bekliyor. Sadece duyulmak istiyor. “Senin o halin de gerçekti, haklıydın” dememizi bekliyor.
Biri sana bunları demedi diye o çocuk orada mahsur kalmak zorunda değil. Artık sen varsın. Büyümüş, ama hâlâ şefkatli olabilecek bir sen. Ve ona sarılabilecek tek kişi de sensin.
Bence bu… büyümenin en gerçek hâli. İçindeki küçük seni suçlamadan, utandırmadan, elinden tutmak.
Bilmiyorum… belki bu bölüm sana bir şey hatırlattı. Belki sustuğun bir günü, belki “bana ne olmuştu o zaman ya” dediğin bir anı.
Şunu bil istiyorum: O zaman yaşadıkların hafif değildi. Sen abartmadın. Sen çok hissettin. Ve hissettiğin her şey çok gerçekti.
İçindeki çocuğa bakmayı ihmal etme. Ara sıra onunla konuş. Kucağına alamasan da en azından otur yanına. Sadece “buradayım” de. Yemin ederim, bazen sadece bu bile yetiyor.
Bu bölüm biraz kalpten oldu. Biraz içeriden. Ama ben zaten burayı sadece konuşmak için değil, duymak için de açtım. Birbirimizin içini duyalım diye.
Ben bu yolda hâlâ kendimi anlamaya çalışıyorum. Seninle birlikte. Varsa içinden geçen bir şey, yaz bana. Veya sadece düşün. Yeter ki o küçük sen, yalnız kalmasın.
Kendine iyi bak. Görüşürüz 💛